Prof. Dr. Hakan ALP ile Söyleşi

HomeRÖPORTAJLAR

Prof. Dr. Hakan ALP ile Söyleşi

İstanbul Üniversitesi – Cerrahpaşa Teknik Bilimler Meslek Yüksek Okulu, Görsel, İşitsel Teknikler ve Medya Yapımcılığı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hakan ALP ile dijital platformların insanlara sunduğu içeriklerin psikolojik etkisi üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Dijital içeriklerin düşünce kalıplarımızı nasıl şekillendirdiği, kutuplaşma, yankı odası (echo chamber) gibi konuları ele aldığımız “Algoritmaların Gölgesinde Özgürlük: Seçtik mi, Seçtirildik mi?” başlıklı röportajımız ile okuyucularımıza hem bilgi vermeyi hem de dijital medya kullanıcılarını sorgulatmayı amaçladık. Keyifli okumalar diliyorum.

Sayın Hocam, dijital platformlarda gördüğümüz içerikleri gerçekten biz mi seçiyoruz? Yoksa seçilmiş içeriklerin içine mi sıkışıyoruz?

Prof. Dr. Hakan ALP: Günümüz dijital dünyasında bireyin özgürlük algısı çok çelişkili bir noktada. Görünüşte her şey bizim seçimimize bağlı gibi: Hangi videoyu izleyeceğimiz, hangi haberi okuyacağımız, hangi ürünü alacağımız… Ama işin arka planında çok ciddi bir algoritmik yapı var. Bu algoritmalar, kullanıcıların geçmişte yaptığı seçimlere, beğenilerine, hatta ne kadar süreyle hangi görsele baktığına kadar pek çok veriyi analiz ediyor. Sonuç olarak biz, görünüşte özgürüz; ama bize sunulan seçeneklerin çerçevesi zaten çoktan çizilmiş oluyor.

Daha da ötesi, bu algoritmalar bizim duygularımızı da yönlendiriyor. Bizi mutlu edecek, öfkelendirecek ya da ilgimizi çekecek içerikleri sunarak, etkileşim oranını artırıyorlar. Bu durumda özgürlük, tercih edebileceklerimiz arasında yapılan bir seçim değil, bize gösterilenler arasından en çok ilgimizi çekene yönelmekten ibaret kalıyor.

Peki bu durum psikolojik olarak bireyleri nasıl etkiliyor?

Prof. Dr. Hakan ALP: Algoritmaların sunduğu kişiselleştirilmiş içerik, başlangıçta kullanıcılarda bir memnuniyet ve konfor hissi yaratıyor. Ama bu konfor alanı uzun vadede ciddi psikolojik sonuçlar doğurabiliyor. Özellikle “onaylanma ihtiyacı” dijital ortamda çok daha yoğun yaşanıyor. İnsanlar sürekli olarak kendi düşüncelerini destekleyen içeriklerle karşılaştığında, kendini daha çok haklı, daha çok değerli hissediyor.

Ancak bunun bir bedeli var. Farklı fikirlere, eleştirilere ya da çelişkilere karşı tolerans düşüyor. İnsanlar sadece kendi doğrularını görmek istiyor ve bu, psikolojik bir katılaşmaya yol açıyor. Bu durum hem kişisel gelişimi hem de toplumsal empatiyi ciddi anlamda baltalıyor. Dijital dünyanın yarattığı bu yankı ortamı, bireyin iç dünyasında bile çatışmadan kaçmasına neden oluyor.

“Yankı odası” dediğimiz kavram bu noktada mı devreye giriyor?

Prof. Dr. Hakan ALP: Evet, tam da burada. “Yankı odası” (echo chamber), bireyin sadece kendi inanç ve fikirlerini doğrulayan içeriklerle karşılaştığı, karşıt görüşlerin dışlandığı dijital balonları tanımlar. Bu durum zamanla bireyin gerçeklik algısını daraltır. İnsan, farklı fikirlerle karşılaşmadıkça kendi düşüncelerinin mutlak doğru olduğuna daha da inanır.

Bir noktadan sonra kişi, sadece fikirleri benzer insanlarla konuşur, onların içeriklerini paylaşır, onlardan onay alır. Eleştiriye kapalı, kendi sesiyle beslendiği izole bir dünyada yaşar. Bu, toplumsal kutuplaşmayı da körüklüyor çünkü artık tartışma kültürü yerini kutuplaşma ve dışlamaya bırakıyor.

Genç nesil bu filtrelenmiş dünyada büyüyor. Onlar için bu ne anlama geliyor?

Prof. Dr. Hakan ALP: Gençler, dijital dünyanın yerlileri. Onlar için bu ortam, bizim “yeni” dediğimiz bir şey değil; adeta doğal yaşam alanı. Ancak burada bir tehlike var: Algoritmalarla şekillenen bir dijital dünyada büyüyen birey, çeşitliliğe ve farklılığa dair doğal bir bağ kurmakta zorlanabilir. Gerçek dünya ile dijital dünya arasındaki farkı ayırt etmek, giderek zorlaşabiliyor.

Dahası, dikkat süreleri kısalıyor, sabır azalıyor, bilgiye derinlemesine ulaşmak yerine hızlı tüketmek tercih ediliyor. Kendiyle baş başa kalma, düşünme, sıkılma gibi gelişimsel süreçler dijital dikkat dağıtıcılar yüzünden sekteye uğruyor. Bu da zihinsel dayanıklılığı ve duygusal olgunluğu etkileyebilir.

Platformlar bunu neden yapıyor? Yani neden bizi filtreliyorlar?

Prof. Dr. Hakan ALP: Kısa cevap: çünkü işin sonunda para var. Uzun cevabı ise şöyle: Dijital platformlar, bizim dikkatimizi satıyor. Yani biz “kullanıcıyız” ama aynı zamanda “ürünüz”. Dikkat süremiz, içeride kalma oranımız, etkileşimimiz… Hepsi paraya dönüşen verilerdir.

Algoritmalar bu yüzden bizi içeride tutacak, bizden daha fazla veri alacak ve daha çok reklam gösterecek yollar arar. Bizi rahatsız edecek, kafamızı karıştıracak ya da ilgimizi çekmeyen içerikler, bu stratejiye aykırıdır. Bu nedenle bizi “rahat hissettiren” ama aynı zamanda “bağımlı kılan” bir içerik düzeni oluşturuluyor. Kısacası, gördüklerimiz yalnızca “ilginç” oldukları için değil, ekonomik olarak faydalı oldukları için karşımıza çıkıyor.

Bu sistem değişebilir mi? Kullanıcılar olarak yapabileceğimiz bir şey var mı?

Prof. Dr. Hakan ALP: Sistemi bütünüyle değiştirmek zor; çünkü arkasında milyarlarca dolarlık şirketler ve endüstriler var. Ancak bireysel farkındalıkla bu döngüyü kırmak mümkün. Medya okuryazarlığı burada çok kritik. Yani sadece bilgiye ulaşmak değil, bu bilginin nereden, neden, nasıl geldiğini anlamak gerekiyor.

Kullanıcı olarak şu adımları atabiliriz: Farklı kaynaklardan haber takip etmek, karşıt görüşleri de okumaya çalışmak, zaman zaman önerilen içeriklerin dışına çıkmak ve dijital detokslar uygulamak. En önemlisi de şu soruyu sormak: “Ben bunu neden görüyorum?” Bu soru, bizi pasif izleyici olmaktan çıkarıp bilinçli kullanıcı hâline getirir.

Son olarak, dijital çağda gerçekten özgür müyüz hocam?

Prof. Dr. Hakan ALP: Bu sorunun cevabı kişiden kişiye değişir ama genel olarak söylemek gerekirse: Dijital çağda özgürlük artık içerik üretmek ya da bilgiye ulaşmakla sınırlı değil. Gerçek özgürlük, bize sunulanları sorgulayabilmekte, yönlendirmeleri fark edebilmekte ve bilinçli kararlar alabilmekte yatıyor.

Eğer neye, neden maruz kaldığımızı bilmiyorsak; hangi içeriklerin bizi şekillendirdiğini fark etmiyorsak, özgürlük yalnızca bir his olur. Dijital çağda özgürlük; algoritmaları tanımakla, sistemin bizi nasıl yönlendirdiğini anlamakla ve zaman zaman o akışa karşı kulaç atabilmekle mümkün olabilir. Bu da cesaret ve bilinç ister.

EDİTÖR YORUMU:

Bu röportajdan sonra dönüp kendi dijital alışkanlıklarımı düşündüm. Belki de gerçekten çoğu içeriği ben değil, benim yerime bir algoritma seçiyor. Özgürlük bir seçenek gibi duruyor ama belki de sadece bir izlenim. Bazen özgür olmak, o çok sevdiğimiz ekranı bir süreliğine kapatabilmekte gizli.

Yorumlar

WORDPRESS: 0
DISQUS: